Sultan II. Abdülhamid Han Ne Zaman Öldü, Mezarı Nerededir ve Nereye Defnedilmiştir?
Fullafk.com – Sultan II. Abdülhamid Han Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde 33 yıl tahtta kalarak Devletin erken yıkılmasını engelleyen dünya siyasetine yön vermiş ve Anadolu’yu ihya eden Osmanlı Sultanıdır. Trt 1’de yayınlanan Payitaht Abdülhamid dizisi ile hayatı hakkında bilgi almak için birçok izleyici arama yapıyor. Hayatının son yıllarını Beylerbeyi Sarayında zorunlu ikametle geçirmiş Osmanlı padişahı Sultan II. Abdülhamid Han hakkında merak ettiklerinizi haberimizde derledik…….
Sultan II. Abdülhamid Han Ne Zaman Doğdu?
21 Eylül 1842’de dünyaya geldi. Babası 31.inci Osmanlı Padişahı ve İslam Halifesi olan Sultan Abdülmecid, annesi Tirimujgan Kadın Efendi’dir. Özel hocalar tayin edilerek eğitildi. Zekası ve politik kabiliyeti dolayısıyla amcası Abdülaziz, onun serbest bir ortamda yetişmesine imkan verdi. Mısır ve Avrupa seyahatlerine onu da götürdü.
Sultan II. Abdülhamid Han Tahtta Ne Zaman Çıktı?
1876’da tahta çıktığında devlet en buhranlı günlerini yaşıyordu. Büyük bir iyi niyet gösterisi ile işe başladı. Osmanlı tarihinde o zamana kadar görülmemiş birtakım hareketlerle kısa surede ordunun ve halkın gönlünü kazandı. Mesela Seraskerlik Kapısı’nda subaylarla yemek yedi. Haydarpaşa Hastahanesi’nde Balkan cephelerinden gelen yaralıları ziyaret ederek onlara hediyeler dağıttı.
Osmanlı Devleti’nin ilk anayasası olan Kanun-ı Esasi ilan edildi (1876). 19 Mart 1877’de Meclis bizzat padişah tarafından açıldı. İngiltere’nin teşebbüsüyle toplanan Londra Konferansı, Rusların tekliflerini kapsayan Londra Protokollünü 31 Mart 1877’de imzalayarak, kabul edilmesi icin 3 Nisan 1877’de Babıali’ye sundu. Ağır hükümler taşıyan bu protokol, padişahın isteğiyle Mecliste görüşülerek reddedildi. Durum 12 Nisan 1877’de hükumet tarafından Batılı devletlere bildirildi. Rusya, 24 Nisan 1877’de Osmanlı Devleti’ne resmen savaş ilan etti. 3 Mart 1878’de Rusya ile Ayastefanos Antlaşması imzalandı. İngiltere, Paris Antlaşması’nı ihlal ettiği iddiasıyla Ayastefanos Antlaşması’nın milletler arası bir konferansta gözden geçirilmesini istedi. İngiltere Rusya ile gizlice anlaştı. Osmanlı İmparatorluğu, 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması ile pek çok toprak kaybetti.
Abdülhamid, milletler arası politikada devletin bağımsızlık ve toprak bütünlüğününü savunmayı hayati bir görev sayıyordu. Fakat yaşadığı olaylar, II. Abdülhamid zaten karakterinde var olan şupheciliğini daha da arttırdı. Bilhassa buyuk devletlerin çeşitli şekillerde Osmanlı devlet adamlarını elde ederek politikalarını bu yolla yürütmeleri, padişahı tedbirli olmaya sevk etti. Babıali’ye güvenmediği için, Gazi Osman Paşa ve Cevdet Paşa gibi muhafazakar ve Dürüst bazı devlet adamlarının da destek ve teşvikiyle, devlet idaresini yavaş yavaş tekeline alarak Yıldız Sarayı’nda topladı. Kuvvetli bir hafiye teşkilatı kurdu.
İslam dünyası ile bağlarını güçlendirmeye çalışan ve bunu temel bir siyaset haline getiren Abdülhamid Almanya’dan aldığı mali destekle, 1888’de Haydarpaşa-İzmit demiryolu hattını Ankara’ya kadar uzatmaya teşebbüs etti. Dünyadaki politik gelişmeleri yakından takip etmek üzere sarayda bir çeşit bilgi merkezi kurdu. Türkiye ile ilgili bütün dünyada çıkan yazılar ve dış temsilciliklerden padişaha gelen raporlar burada toplanır ve değerlendirilirdi. Dış tehlikeler karşısında devletin tabii dayanağı olarak gördüğü Müslüman tebaaya öncelik verme siyasetini benimsedi.
Eğitim, ulaşım, bayındırlık, sağlık, tarım alanında da önemli adımlar atıldı. Tıbbiyede öğretim dili Fransızca’dan Türkce’ye çevrildi. Haydarpaşa Tıbbiyesi ve kendi parasıyla yaptırdığı Şişli Etfal Hastahanesi ile bir kısım masraflarını kesesinden karşıladığı Darulaceze onun sağlık ve sosyal yardım alanlarında attığı önemli adımlardır.
Mali darlık yüzünden yer yer patlak veren iç ayaklanmalar, yeni muhtariyet istekleri, dış politikada karşılaşılan güçlükler, devletin işleyişindeki aksaklıklardan doğrudan etkilenen genç memur ve subaylar arasında tepki uyandırdı ve zamanla gizli bir muhalefet cephesi oluştu.
Devrin aydınları imparatorluğun kurtuluşu için tek çıkar yolun meşrutiyet olduğuna inanıyorlardı. İttihat ve Terakki Komitesi’nin başı çektiği bu harekette Türk aydınları Ermeni, Rum, Bulgar ve Arap gibi çeşitli unsurlara mensup komitacılarla ‘’ittihad-ı anasır’’ fikri etrafında anlaştılar. Komşu devletlerin yeni bir müdahaleye hazırlanmaları üzerine Makedonya’da bir araya gelmiş olan bazı Türk subayları padişahı Kanun-ı Esasi’yi ilan etmeye zorladılar. II. Abdülhamit, 23 Temmuz 1908’de anayasayı tekrar yürürlüğe koyduğunu ilan etti. II. Meşrutiyet adı verilen bu olay, beklenenin aksine imparatorluğun dağılmasını daha da hızlandırdı.
II. Meşrutiyet’in ilk seçimleri Türkler’le Türk olmayanların mücadelesi şeklinde geçti. İşin içine birtakım dış müdahaleler de karıştı. Türk cephesini, orduya dayanan, devlet ve hükumete hakim olan İttihat ve Terakki Komitesi ile ademi merkeziyetçi Ahrar Fırkası temsil etti. Öteki unsur içinde de en şiddetli mücadeleyi, Yunanistan’ın telkinleri ve Fener Patrikhanesi’nin talimatı ile hareket eden Rumlar yaptı. 17 Aralık 1908 günü bizzat padişahın açtığı Meclis’te Türk mebuslarının sayısı diğer unsurlardan azdı. Muhalefet, Derviş Vahdeti’nin kurduğu İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti etrafında toplandı. Cemiyet, Volkan adlı gazetesi ile neşriyata başladı. Mizancı Murad da Mizan gazetesi ile İttihatçılar’a karşı şiddetli hücumlara başlamıştı. İşte bu iki muhalif gazetenin neşriyatı sonunda
İstanbul’da buyuk bir ayaklanma patlak verdi.
İstanbul’daki olaylar on bir gün kanlı bir şekilde devam etti. Nihayet Selanik’ten gelen Hareket Ordusu’nun 23-24 Nisan 1909 gecesi İstanbul’a girmesinden sonra bastırıldı. Hareket Ordusu Ayastefanos’ta (Yeşilkoy) bulunduğu sırada ayandan bazıları ile mebusların çoğu birdenbire oraya gidip 22 Nisan 1909 Perşembe günü ayan reisi eski sadrazam Said Paşa’nın başkanlığında Meclis-i Umumi-i Milli adıyla gizli bir toplantı yapıldı. Hareket Ordusu lehinde bir beyanname neşredildi. Abdulhamid’in hal`ine ilk önce bu
toplantıda karar verilmişse de karar gizli tutuldu. Bu sırada padişah Sadrazam Tevfik Paşa’ya saltanatı kardeşine bırakabileceğini, ancak bir komisyon kurularak 31 Mart Vak`ası’nda dahlinin olup olmadığının ortaya çıkarılmasını istedi.
Sultan II. Abdulhamid Han Tahttan Ne Zaman Ve Hangi Olayla Tahttan İndirildi?
31 Mart vakasına gelen Hareket Ordusunu II. Abdülhamid, kendisine sadık olan Birinci Ordu ile, karşı konulması hususunda yapılan teklifleri reddetti. İstanbul’a giren Hareket Ordusu kısa surede şehre hakim oldu. Ordunun kumandanı olan Mahmud Şevket Paşa orfi idare ilan ederek, divanıharp ve darağacları kurdurdu ve suçlular yanında birçok suçsuzu da idam ettirdi. Hafiyelik yeni bir şekle büründü; basının ağzına da kilit vuruldu. Sonunda meşrutiyet, ‘’hürriyet’’ adı altında meclisli tuhaf bir mutlakiyet haline geldi. Yeşilkoy’de toplanan ve II.Abdulhamid’in hal`ine karar veren Meclis-i Milli azaları, asayiş sağlandıktan sonra 26 Nisan 1909 günü İstanbul’a dönerek, ertesi gün Ayasofya civarındaki binasında tekrar Meclis-i Umumi-i Milli adı altında toplandı.
Sultan II. Abdulhamid Han Nereye Sürgüne Gönderildi?
Abdülhamid tahttan indirilerek, o zaman Osmanlı toprağı olan bugün ise Yunanistan’a bağlı bir şehir olan Selanik’teki Alatini Köşku’nde zorunlu ikamete tabi tutularak sürgüne gönderildi. Balkan milletleri, Osmanlı Devleti’ne karşı birleşerek Balkan savaşlarını başlattılar.
Sultan II. Abdulhamid Han Beylerbeyi Sarayına Ne Zaman Sürgün Edildi?
Abdülhamid’in, düşmanın Selanik’e yaklaşması üzerine 1912 yılında İstanbul’a nakledilmesine karar verilerek bugün Üsküdar İlçesinde bulunan Şehitler Köprüsünün altındaki Beylerbeyi Sarayı’na sürgün edildi. Hayatının yaklaşık son altı yılını Uskudar’da bulunan Beylerbeyi Sarayı’nda geçirdi. I. Dünya Savaşı’nın en buhranlı günlerinde hükumette en nüfuzlu kimseler olan Talat ve Enver paşalar, İshak Paşa’yı Beylerbeyi Sarayı’na göndererek Abdulhamid’in tecrübelerinden faydalanmak istediler.
Sultan II. Abdülhamid Han Ne Zaman Öldü, Mezarı Nerededir ve Nereye Defnedilmiştir?
10 Şubat 1918 Pazar günü Beylerbeyi Sarayı’nda ölen Abdülhamid’in cenazesi Beylerbeyi Sarayı’ndan Topkapı Sarayı’na nakledilerek bugün Fatih İlçesi Eminönü Cağaloğlu Divanyolu caddesinde bulunan II. Mahmud Türbesi’ne defnedildi.
Kaynakça: Sultan II. Abdulhamid Han, Devlet ve Memleket Goruşlerim (nşr. A. Alaaddin Cetin – Ramazan Yıldız), İstanbul 1976; Abdulhamid’in Hatıra Defteri, İstanbul 1960; Ahmed Cevdet Paşa, Tezakir (nşr. M. Cavid Baysun), Ankara 1960-67, II, IV, tur.yer.; a.mlf., Ma`ruzat (nşr. Yusuf Halacoğlu), İstanbul 1980, s. 29, 234, 237 vd.; Mahmud Celaleddin Paşa, Mir’at-ı Hakikat (haz. İsmet Miroğlu), İstanbul 1983, s. 159-700; İbnulemin, Son Sadrazamlar, İstanbul 1982, III, 1264-1306; Ziya Şakir, II. Sultan Hamid, Şahsiyeti ve Hususiyetleri, İstanbul 1943; a.mlf., Sultan Hamid’in Son Gunleri, İstanbul 1943; Faiz Demiroğlu, Abdulhamid’e Verilen Jurnaller, İstanbul 1955; Ali
Fuat Turkgeldi, Mesail-i Muhimme-i Siyasiyye (nşr. Bekir Sıtkı Baykal), Ankara 1957-66, II, 1-433; III, 54-56, 86-103; Ayşe Osmanoğlu, Babam Abdulhamid, İstanbul 1960; Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, İlan-ı Hurriyet ve Sultan II. Abdulhamid Han, İstanbul 1960; a.mlf., II. Abdulha-mid ve Osmanlı İmparatorluğunda Komitacılar, İstanbul 1964; Danişmend, Kronoloji, IV, 285-379; Asaf Turgay, İbret: Abdulhamid’e Verilen Jurnaller ve Jurnalciler, İstanbul 1961-62; Joan Haslip, Bilinmeyen Taraflariyle Abdulhamid (cev. N. Kuruoğlu), İstanbul 1964.