Herşey karımın arkadaşlarına
ben
Eşim Ayşe’yi içeri davet ederken, içimde bir şeyler kırılmıştı. Bana sormadan böyle bir kararı vermesi, sanki benim fikirlerimin, hislerimin bir önemi yokmuş gibi hissettirdi. Ayşe, evimize yerleşirken ben de kendi içimde bir savaşa tutuşmuştum. Eşim neden benimle konuşmadan böyle bir kararı almıştı? Üstelik eve gelip de sürekli onun arkadaşlarıyla karşılaşmak artık canımı sıkmaya başlamıştı.
O akşam, sofraya üç kişilik yemek hazırlarken, içimdeki öfke iyice kabarmıştı. Yemeği yerken ikisinin arasındaki samimiyet ve kahkahalar, beni daha da yalnız hissettirdi. Sanki evin içinde fazlalık gibiydim. Onların sohbetine katılmak istesem de, kendimi dışlanmış hissediyordum.
Yemekten sonra Ayşe ve eşim salonda kahve içerken, ben sessizce odama çekildim. İki kadının kahkahaları kulağımda yankılanırken, içimdeki huzursuzluk büyüdü. Eşimle konuşmam gerektiğini biliyordum ama nasıl başlayacağımı bilmiyordum. Hem onu kırmak istemiyordum, hem de bu durumu daha fazla kaldıramazdım.
Gece ilerledikçe, kendi kendime düşündüm: Eşim, arkadaşlarına neden bu kadar düşkündü? Aramızda bir şey mi eksikti? Ya da ben mi yanlış yapıyordum? Bu sorular kafamda dolanırken, eşimin yanına gitmeye karar verdim.
Yavaşça salona doğru yürüdüm. Kapının eşiğinde durup onları izledim. Ayşe, bir an önce gitse de eşimle yalnız kalıp konuşabilsem diye düşündüm. Ama görünüşe göre Ayşe, geceyi burada geçirmeye kararlıydı. Eşime göz ucuyla baktım ve derin bir nefes aldım.
“Hayatım, seninle biraz konuşabilir miyiz?” dedim sonunda.
Eşim başını kaldırıp bana baktı, yüzünde hafif bir şaşkınlık vardı. Ayşe, bize biraz mahremiyet vermek için odasına çekildiğinde, eşimle göz göze geldik. Artık bu konuşmayı yapmam gerekiyordu.
“Seninle ciddi bir şey konuşmak istiyorum,” dedim kararlılıkla. “Bu durumu daha fazla sürdüremem. Eve her geldiğimde arkadaşlarını buluyorum, ya da sen onların yanında oluyorsun. Sanki evdeki yerim, evliliğimizdeki yerim kayboluyor gibi hissediyorum. Beni anlıyor musun?”
Eşim, derin bir nefes aldı ve biraz düşündü. “Anlıyorum,” dedi sonunda. “Ama arkadaşlarımla vakit geçirmek bana iyi geliyor. Bu, bizim aramızda bir sorun olduğunu göstermez. Sadece biraz nefes almak istiyorum, o kadar.”
“Evet, ama bu şekilde devam ederse, seninle zaman geçirmek neredeyse imkansız hale gelecek,” diye karşılık verdim. “Bu evde kendimi misafir gibi hissetmek istemiyorum. Seninle olan bağımızı kaybetmekten korkuyorum.”
Eşim, söylediklerimi anlıyor gibi görünüyordu. “Haklısın,” dedi yumuşak bir sesle. “Belki de dengeyi bulmamız gerekiyor. Arkadaşlarım önemli, ama sen de öylesin. İkimiz için bir orta yol bulabiliriz.”
Bu konuşma bir başlangıçtı. Evliliğimizin temellerini yeniden sağlamlaştırmamız gerekiyordu. Eşimle bu konuyu daha derinlemesine konuşmamız gerektiğini biliyordum. Ama en azından artık bu sorunları yüzeyde bırakmayacak, üstüne gidip çözüm arayacaktık. O gece, eşimin yanına sokuldum ve ilk defa uzun bir süredir hissettiğim o mesafenin azaldığını fark ettim.
Ama yine de bir şeyler içimde kalmıştı. Eşimin arkadaşlarıyla olan bu bağı kabul etmek, onlarla rekabet etmemek için kendi içimde bir savaş vermem gerekecekti. Bu savaşın nasıl sonuçlanacağını zaman gösterecekti.