Fakir bir ailenin kızı olarak yaşadım

 

ps

O gün, içimde tarifi imkânsız bir sıkıntıyla uyandım. Sanki içimde fırtınalar kopuyordu, ama nedenini bilmiyordum. Sobanın çıtırtısıyla ısınan odada, gözlerim tavana sabitlenmiş halde yatakta bir süre öylece kaldım. Kalbim hızlı hızlı atıyordu, içimde sebebini bilmediğim bir huzursuzluk vardı.

Sabah kahvaltısında İmmihan Teyze her zamanki gibi sıcak ekmeğini bölüp önüme koydu, gözlerimdeki gölgeleri fark etti. “Kızım, iyi misin?” diye sordu. Yüzümde bir gülümseme yaratmaya çalıştım ama içimdeki ağırlık buna izin vermedi. “İyiyim teyze,” dedim zorlukla, ama sesim titremişti.

O gün okulda derslerime odaklanmaya çalıştım. Çocukların gözlerindeki ışık beni her zaman motive ederdi. Neşeleri, saf sevgileri bana güç verirdi. Ama o gün ders işlerken bile aklım hep başka yerdeydi. Gün sonunda köye döndüğümde içimdeki huzursuzluk iyice artmıştı.

Eve girdiğimde Derviş Amca sobanın başında sessizce oturuyordu. Başını kaldırıp bana baktı, ama gözlerinde o eski sıcaklık yoktu. Bir şey vardı, bir şey olmuştu… İçimdeki sıkıntının sebebini anlar gibiydim ama kendime itiraf edemiyordum.

İmmihan Teyze mutfakta bana çorba koyarken elleri titriyordu. Göz göze geldiğimizde hemen başını eğdi. O an içimdeki korku büyüdü. Yemek yemeye çalıştım ama boğazımdan lokmalar geçmiyordu.

O gece uyumak için odama çekildiğimde, içimde fırtına gibi esen endişe ile yatağa uzandım. Sobanın ışıltısı odanın duvarlarına yansıyor, gölgeler şekilden şekle giriyordu. Gözlerim kapanmak üzereyken, kapının yavaşça açıldığını hissettim. Yüreğim ağzıma geldi. Sessiz adımlarla birinin içeri süzüldüğünü fark ettim.

Karşımda duran Derviş Amca’ydı.

O an damarlarımdan soğuk bir ürperti geçti. Ellerimi sıktım, yüreğim delice çarpmaya başladı. “Ne yapıyorsun Amca?” diye fısıldadım titrek bir sesle. O ise gözlerini benden kaçırarak, kısık bir sesle konuştu: “Korkma… Sadece… Sadece konuşmak istiyorum.”

Ama içimdeki korku büyüyordu. Hissettiklerim gerçek miydi? Yoksa hayal mi görüyordum? O ana kadar bana hep baba gibi davranmış olan bu adamın gözlerinde o gece başka bir şey vardı.

Odanın içindeki hava ağırlaştı. Sobanın içindeki alevlerin gölgesi duvara vuruyordu. İçimdeki korkuya rağmen güçlü olmalıydım. Derin bir nefes aldım ve “Şimdi çık, Amca,” dedim kararlı bir sesle. Gözlerimi ondan kaçırmadan, olduğum yerde doğruldum.

Bir an duraksadı. Gözlerimi gözlerinden ayırmadım. Sonunda geri adım attı, başını öne eğdi ve sessizce odadan çıktı.

O gece sabaha kadar uyuyamadım. Gözlerimi tavana dikip düşündüm. Burası benim için bir yuva olmuştu ama artık güvende miydim? Kalmalı mıydım, yoksa gitmeli mi? Sabah olunca, hiçbir şey olmamış gibi sofraya oturduğumda İmmihan Teyze’nin gözlerinin şiş olduğunu fark ettim. O da geceyi uykusuz geçirmişti.

Ama konuşmadık.

Günler geçti, ama içimdeki korku geçmedi. O bakışları unutamıyordum. Sonunda bir gece, içimdeki fırtına beni yerimde duramaz hale getirdi. Sessizce yatağımdan kalktım, bohçamı topladım ve küçük ahşap kapıyı usulca açıp köyün karanlık sokaklarına adım attım. Ay ışığı yolumu aydınlatıyordu, kalbim korku ve umutla çarpıyordu.

Biliyordum ki artık burada kalamazdım. Yeni bir başlangıç yapmalıydım.

Gözlerim dolmuştu ama adımlarımı hızlandırdım. İçimde derin bir acı ve hüzünle, geride bıraktığım üç yıla son kez baktım. Ben buraya umutla gelmiştim, ama artık buradan gitmeliydim.

Ve gittim…