Ben çok zor Koşullarda okudum
Fakir bir ailenin kizi olarak zor sartlarda okudum is sahibi oldum
Öğretmen; çekim enerjisi ile öğrenciyi yörüngesinde tutan, ısı enerjisi ile öğrencilerin iç dünyasını ısıtan, Onların duygu ve düşüncelerini paylaşan, Işık enerjisi ile karanlıkları dağıtan; ilim, hikmet, irfan ve tasavvur ışığını sunan, Öğrencilerinin rasyonel düşünmelerini, olayları ve olguları objektif bir perspektifle değerlendirmelerini sağlayan ve “Çocuklarımızın ayaklarına batan dikenler ya bizim ektiklerimizdendir ya da biçmediklerimizdendir” sorumluluk bilinciyle hareket eden müstesna kişidir.
Öğretmenlik bir SEVDA işidir. Onun mayasında sevgi vardır. Mesleğimizin temel taşı ve mayası sevgidir. Başarımızın sırrı ve yaşamanın anahtarı sevgidir. Öğretmen; Sevgi, ilgi ve bilgi merkezli bir anlayışla eğitimi inşa eder.
Necdet Akboğa, kaleme aldığı Züleyha Öğretmenin unutulmaz ve insanlık yüklü öyküsünü hep birlikte okuyalım:
” Adım Züleyha. Boluluyum fakir bir ailenin kızı olarak zor şartlarda okudum öğretmen oldum. İlk tayinim Malatya Pütürge’ye çıktı. Üç yıl dağ köyünde görev yaptım. Beni hayatımda görmediğim ve göremeyeceğim ilgi, alaka ve şefkatle bağırlarına bastılar. Okulun küçük bir tek odalı lojmanına yerleştim ama bir gün bile orada yatmadım. Köyün merhamet meleği İmmihan teyze ve yaşlı kocası Derviş amca bizde kalacaksın. Seni asla yalnız bırakmayız dediler. Evlatları oldum. Evin kızı oldum. Bildiğiniz bir evin kızı nasılsa aynen ben de öyleydim. Yedirdiler, içirdiler, hastalandılar, ağladılar güldüler bunların hepsini beraber yaşadık. Onlar yarım Türkçe ile bana ana baba oldular. Ben de yarım Kürtçe ile onlara sırdaş oldum yoldaş oldum….
Üç yılın sonunda tayinim memleketime Boluya çıktı. Ayrılığımız ağıtlarla, gözyaşlarıyla oldu. Boluya yuva kurdum evlendim. İmmihan anama davetiye gönderdim. Davetiyeye çeyrek altını bantlamış bana gönderdi. Ailem şok oldu. Bu nasıl vefa. Bizim buralarda pek görmediğimiz şey dediler. Çok ama çok duygulandım. Bir zaman sonra oğluma hamile kaldım. İmmihan anaya telefon açtım söyledim. Havalara uçtu zılgıt çekti. Torunum olacak dedi. Söz ver torunumun 40 ı çıkar çıkmaz Pütürge ye geleceksin tamam mı dedi söz dedim.
Bir gün aradı benim kızım yanımda, rahatsızım sesim çıkmıyor. Ben kızıma söyleyecem o da sana mesaj atacak dedi tamam dedim.
Hamileliğim süresince yazdım çok iyiyim. Biraz rahatsızım ama önemli bir şeyim yok. Sürekli yazdım hep güzel cevaplar aldım. Oğlum doğdu. 20 günlük oldu. Adını Bolulu babam Ahmet ile Pütürgeli Derviş babamın adı olan Ahmet Derviş koydum…
Bu kez görüntülü arayayım İmmihan annesine torununu göstereyim dedim. Görüntüde genç bir kadın. İmmihan ana dedim. Kaybettik dedi. Yıkıldım. Nasıl, ne zaman dedim 4 ay oldu dedi. Ben aylardır kiminle yazışmıştım peki dedim. Kızı “Anam dedi Züleyha hamile, hastalığımı, perişan olduğumu sakın söylemeyin. Üzülür hamileliğine, çocuğuna zarar gelir. Ben yazıyormuş gibi yapın. Ölürsem de doğum yapana kadar gizleyin.
Bir gün buraya gelirse mezarımın taşına elindeki tebeşşirle ben geldim yazsın yeter.
Ya Rabbim. Bu nasıl bir metanet, bu nasıl bir şefkat bu nasıl bir azamet..
Pütürgenin kızı olmuş Züleyha öğretmen bu Dar-ul rıfat olan topraklar senin memleketin. Acılar, zorluklar, gurbet yolları beklemiş anaların ayak izleriyle doludur Pütürge..
Bu insanlar yürekte iz bırakır.. Gönülde söz bırakır. Ardından köz bırakır…
İşte böyle bir yaşam hikayesi dostlar..
Bir ay önce kaleme alayım dedim. Züleyha öğretmen evladına süt veriyor belki üzülür zarar verir dedim. Boşluğuma geldi telefonunu kaydetmedim kayboldu.
Eğer bu satırları okur irtibata geçerse İmmihan ananın mezarına ben de gideceğim…
Ana karnında bir bebeğe zarar gelmesin diye, hastalığını, acısını ve ölümünü bile gizleyip bağrına basan toprağımın tüm analarının ayaklarından öpüyorum….”