Payitaht Gerçek Mason Paşa Ortaya Çıktı? Payitaht Abdülhamid Mason Paşa’sı Sadrazam Damat Ferit Paşa, Gerçek Tarihte Selim Melhame Paşa Kimdir?
Fullafk.com – Payitaht Gerçek Mason Paşa Ortaya Çıktı? Payitaht Abdülhamid Mason Paşa’sı Sadrazam Damat Ferit Paşa, Gerçek Tarihte Selim Melhame Paşa Kimdir? 15 Ocak 2021 Cuma akşamı ekranlara gelen 134.bölümünde Payitaht Abdülhamid’de herkesin merakla beklediği gerçek mason paşa’nın Selim Paşa olmadığı belli oldu. Peki gerçek tarihte Selim Paşa Mason mu? sorusu akla geliyor. Gerçek tarihte İttihatçılara göre mason olduğuna dair bir bilgi yok ama paşanın rüşvetçi birisi olduğunu yazıyorlar. Bilgiler güvenli değil çünkü o zamanın basını ittihatçıların görüşü dışında yazı yazmaz. 2.Abdülhamid son zamanına kadar Selim Paşayı yanından ayırmamıştır. Payitaht Gerçek Mason Paşa Kim? Payitaht Abdülhamid Mason Paşa Kimdir? Gerçek Tarihte Selim Melhame Paşa Kimdir?
2.Abdülhamid’in çok iyi bir istihbarat ağı vardı, Selim Paşa’nın rüşvetçi veya mason birisi olduğunu bilmemesi mümkün değil ve böyle birisini de o görevde hayatta tutmaz. Dünkü Payitaht dizisinde Paşaları toplayıp mason paşayı açıklaması diğer düşündüğü Sadrazam Damat Ferit Paşa’yı daha rahat takip etmek için olabilir. Payitaht Abdülhamid dizisinde gerçek mason paşa Sadrazam Paşa yani Sadrazam Damat Ferit Paşa gerçek tarihte İskoç mason locasına kayıtlı olduğuna dair bilgiler var. Selim Paşa ile ilgili tarihçilerimizin daha detaylı bir araştırma yapmaları gerekmektedir. Peki Selim Melhame Paşa kimdir?
Payitaht mason paşa kimdir, ihanet eden paşa kim?
Payitaht dizisinin son bölümünde mason paşa olarak Selim Paşa gösterildi gerçekten mason paşa Selim Paşa mı? Bu sorunun cevabına gerçek tarihte baktığımız zaman Selim Paşa’nın mason olduğuna dair bir bilgi bulunmamaktadır ama Sultan Abdülhamit’in bahsettiği mason ihanet eden Paşa olarak gerçek tarihte İskoç Büyük Locası’nın önemli mason üyelerinden Damat Ferit Paşa’dır. Selim Paşa son bölümde ihanet eden olarak açıklandıysa da Selim Paşa’nın mason olduğuna dair bir bilgi yoktur.
Payitaht Abdülhamid Zamanındaki Mason Paşalar Listesi
Selim Melhame Paşa kimdir?
Selim Paşa Beyrut’taki Hristiyan Katolik Cemaatine mensup Marunî bir sarrafın oğlu olan Selim Melhame 14 Haziran 1851 Beyrut’ta doğdu. Beyrut’ta Hristiyan lisesinde okurken İstanbul’a gelerek Mektebi Sultani yani bugünkü Galatasaray Lisesi’nde lise eğitimini tamamladı. Selim Paşa, gençken geldiği İstanbul’da birçok devlet kuruluşunun alt kademelerinde çalışmıştı. Akıllı, hırslı ve vicdansız olan Selim Paşa, yükselmenin en emin yolunun Saray’dan geçtiğini çok geçmeden keşfetmiş ve kendini Saray hafiyeleri kadrosuna aldırmakta zaman kaybetmemişti. Üstün zekâsıyla, Ziraat, Maadin ve Orman Nazırlığı görevinde on beş yıl kalmış ve bu sürede Türkiye’nin tüm maden zenginliğini neredeyse bütünüyle kendi kontrolü altına almıştı.
‘Ülkenin doğal kaynaklarını korumak’ bahanesiyle, ülkenin madenî zenginliklerinin gelişmesini durdurmuş, bu sırada hatırı sayılır bir serveti kendisinin ve kendisiyle çıkar birliği içinde hareket eden az sayıdaki insanın hesabına aktarmıştı. Yabancı şirketlere tanınmasına aracı olduğu ayrıcalıklardan aldığı komisyonların toplamının otuz milyon Frank’tan fazla olduğu sanılıyordu.
1 Ağustos’ta ise beraberinde Saray Başkâtibi Tahsin Paşa tarafından imzalanmış ve resmî görevde olduğunu belirten -ve dolayısıyla tutuklanıp gemiden indirilmesini engelleyen- bir belgeyle İngiliz bayrağı taşıyan bir Mısır gemisine binmiş ve yanında milyonlarca Franlık nakit parayla Türkiye’den kaçmayı başarmıştı.
Selim Melhameînin kardeşi Necib Melhame trenle yurtdışına kaçmak üzereyken üzerinde nakit olarak altmışüç
bin Altın Lira ve birçok gizli evrakla Edirne’de sınırdaki Mustafa Paşa İstasyonu’nda yakalanarak 31 Temmuz’da İstanbul’a getirilmişti. O tarihten beri de ev hapsinde tutuluyordu.” Eski rejimdeki resmî görevi yalnızca Nafia Nezareti Müsteşarlığı olan Necib Melhame, daha çok Saray hafiyelerin gayr-ı resmî başkanı ve Sultan’ın özel siyasal danışmanı olarak biliniyordu, işadamı olarak bulunduğu Tunus’ta sayısız defa yargı önüne çıkarılmış, üç kez fiilî tecavüzle suçlanmış ve ticarete hile karıştırmak suçundan hapse düşmekten zorlukla kurtulmuştu. Tunus’u terk etmeye mecbur bırakılan Necip Melhame, Temmuz 1897’de İstanbul’a, kardeşi Selim Melhame’nin yanına gelmiş ve Sultan Abdülhamid’le görüşerek. Fransa’daki Jön Türk direnişiyle başa çıkmakta kendisinin Büyükelçi Salih Münir [Esenbel] Paşa’dan daha başarılı olacağı yönünde Sultan’ı ikna etmiş ve kendisinin Paris’e Maslahatgüzar olarak atanmasını sağlamıştı,
Sadrazam Damat Ferit Paşa Kimdir?
İstanbul’da doğdu. Asıl adı Mehmed Ferid olup babası devlet şûrası üyelerinden Seyyid Hasan İzzet Efendi’dir. Ailesinin aslen Karadağ’ın Poşasi köyünden olduğu söylenir. Hariciye dairesinde memuriyete başlayan Mehmed Ferid Paris, Berlin, Petersburg ve Londra sefâretlerinde ikinci kâtip olarak çalıştı. II. Abdülhamid’in dul kız kardeşi Mediha Sultan’la evlenerek saraya damad oldu ve devlet şûrası üyeliğine getirildi (1886). İki yıl sonra vezâret rütbesine terfi ettirildiyse de hanımı vasıtasıyla Londra büyükelçiliğine tayin isteği II. Abdülhamid tarafından kabul edilmeyince padişaha gücenerek uzunca bir süre hanımının Baltalimanı’ndaki yalısında münzevi bir hayat yaşadı.
II. Meşrutiyet’in ilânından (1908) sonra Meclis-i A‘yân üyeliğine seçilen Damad Ferid Paşa, daha yüksek mevkilere gelmek ümidiyle İttihat ve Terakkî Fırkası’na yaranma siyasetine yönelerek eski devri kötülemeye başladı. Fakat İttihatçılar’dan beklediği karşılığı göremeyince onların aleyhine döndü. Şubat 1910’da Meclis-i A‘yân’a verdiği anayasa değişikliği lâyihasıyla, İttihatçılar’ın 1909’da yaptıkları anayasa değişikliğini eleştirerek millî hâkimiyet ilkesini çok uluslu Osmanlı ülkesi için zararlı bulduğunu ve yasama meclisine devredilen yetkilerin tekrar padişah, âyan ve mebusan arasında bölüştürülmesi gerektiğini belirtti. Bu önerge Meclisi-i A‘yân’da reddedildiyse de (22 Şubat 1910) kendisi bir anda İttihat ve Terakkî yönetimine karşı oluşan muhalefetin ümidi haline geldi. Çeşitli muhalif grupların birleşmesiyle ortaya çıkan Hürriyet ve İtilâf Fırkası genel başkanlığına seçildi (25 Kasım 1911); ancak parti içi çekişmeler yüzünden istifa etti (3 Haziran 1912). Bundan sonra Meclis-i A‘yân üyesi olarak, bilhassa 1913-1918 yılları arasında muhalefetsiz tek parti rejimi uygulayan İttihat ve Terakkî yönetimine karşı eski İttihatçı Ahmed Rızâ Bey ile birlikte bir muhalefet partisi kadar rol oynadı.
I. Dünya Savaşı sonlarında bilhassa İttihatçılar’ın iktidardan uzaklaşması üzerine yavaş yavaş nüfuz sahibi olma ve başa geçme hevesine kapılan Damad Ferid Paşa, padişah tarafından Mondros’a başmurahhas olarak gönderilmek istendiyse de İzzet Paşa hükümetince reddedildi. Bu yüzden İzzet Paşa hükümetini İttihatçılar’ın devamı olmakla suçlayan Ferid Paşa’nın telkinleriyle padişah kabinedeki İttihatçı nâzırların istifasını istedi. Bu müdahaleyi Anayasa’ya aykırı bulan hükümet ise toptan istifa etti. Sadârete getirilen Tevfik Paşa’nın hükümeti kurmasından üç gün sonra altmış gemiden oluşan düşman donanması İstanbul’a geldi (14 Kasım 1918). Bundan sonra saldırılarının dozunu daha da arttıran Ferid Paşa, “Osmanlı Bolşevikleri” dediği İttihatçılar’dan ülkeyi kurtarmak için medenî âleme çağrıda bulunuyor ve İttihatçılar’ı yargılamak üzere fevkalâde mahkemelerin kurulmasını istiyordu. Tevfik Paşa hükümeti bazı İttihatçılar’ı tutuklayarak yargılamaya başladıysa da İtilâf devletleri tatmin olmadılar. Basın’da İttihatçılar’ı yargılama işini ancak Ferid Paşa’nın başarabileceği ileri sürülüyordu. Padişah bu durumdan faydalanmak istedi. Damad Ferid’i İngiliz yüksek komiserine göndererek, İttihatçılar’ı yargılamak üzere daha gayretli bir hükümet kuracağını, ancak çıkacak olayları bastırmada İngiltere’nin yardımını beklediğini bildirdi. İngilizler’den gereken desteğin verileceğine dair söz alınca İttihatçılar’a karşı gevşek davranmakla suçladığı Tevfik Paşa’yı istifa ettirerek sadârete Damad Ferid Paşa’yı tayin etti (4 Mart 1919).
Damad Ferid Paşa ilk hükümetini daha çok Hürriyet ve İtilâf Fırkası’na mensup kişilerden kurdu. Hariciye nâzırlığını da kendisi üstlendi. Hükümetin ilk icraatı, Dersaâdet Dîvân-ı Harb-i Örfîsi Hakkında Kanun adıyla çıkarılan bir kararnâme ile çok sayıda eski İttihatçı sadrazam, nâzır ve yüksek rütbeli subayın tutuklanması oldu. Damad Ferid’in bu yolla İngilizler’in gözüne girme konusundaki aşırı çabalarına rağmen İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ne karşı politikası değişmedi. Sadrazamın Paris Konferansı’na katılma isteği İngilizler’in gayretiyle reddedildi. Ayrıca İngiliz basını o sırada Ege ve Trakya’yı Yunanistan’a vermek için yoğun bir “barbar Türk” kampanyası başlatırken Fransa da Aydın ve çevresinde Rumlar’ın Türkler tarafından öldürüldüğünü, bundan hükümeti sorumlu tutacağını bir nota ile bildirdi. Bir bahane ile Osmanlı ülkesinin tamamen işgal edileceği endişesine kapılan Ferid Paşa, İngilizler’den Mondros Mütarekesi’nin 7. maddesi gereğince önemli yerlere karakollar kurulmasını isteyerek 30 Mart 1919’da onlara bir plan sundu. Burada, padişahın egemenlik hakları saklı kalmak şartıyla Arap ülkelerine muhtariyet, Ermenistan’a da bağımsızlık verileceğini bildiriyor, buna karşılık İngiltere’den asayişi sağlamak üzere gerekli gördüğü bölgeleri işgal etmesini istiyordu. Paşanın İngilizler’i dahi şaşırtan tekliflerine göre İngiltere gerekli gördüğü takdirde nezâretlere İngiliz müsteşar ve valilerin maiyetine de birer İngiliz başkonsolosu tayin edecek, Osmanlı maliyesini denetleyebilecek, hatta seçimler bile onların kontrolünde yapılacaktı.
Damad Ferid’in İngilizler’i kazanmak uğruna İttihatçılar’a karşı başlattığı şiddet politikası, bu arada Ermeni tehciri sırasında Yozgat’taki olaylardan sorumlu tutulan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in alelacele muhakeme edilerek 10 Nisan 1919’da idam edilmesi ülke çapında tepkilere yol açtı. Hükümet olayları bastırmak üzere vilâyetlere nasihat heyetleri gönderdi. Bu arada bazı kumandanlar Anadolu’daki birliklerin başına getirilirken Mustafa Kemal Paşa da Dokuzuncu Ordu (daha sonra Üçüncü Ordu) kıtaâtı müfettişliğine tayin edilerek kendisine geniş yetkiler verildi (30 Nisan 1919).
İngiliz yüksek komiserliğinden Bâbıâli’ye verilen 14 Mayıs 1919 tarihli notada İzmir’deki olaylar yüzünden buraların mütareke gereğince İtilâf devletlerine teslimi isteniyordu. Fakat ertesi günü İzmir Yunanlılar’a işgal ettirildi. Bu durum karşısında İngiliz yetkililerine Yunan işgalinin asla kabul edilemeyeceğini bildiren Ferid Paşa, onlardan olumlu bir cevap alamayınca 16 Mayıs 1919’da istifa ettiyse de bir gün sonra hükümeti kurma görevi tekrar kendisine verildi.
19 Mayıs 1919’da resmen göreve başlayan ikinci Damad Ferid hükümeti yine Hürriyet ve İtilâf Fırkası’na dayanmakla birlikte millî galeyanı bastırmak için bazı tarafsız kişiler sandalyesiz nâzır olarak Meclis-i Vükelâ’ya memur edildiler. Sadrazam aynı gün yayımladığı genelgede İtilâf devletleri nezdinde milletin kutsal haklarının savunulduğunu belirterek halkı sakin olmaya çağırdı. Aynı zamanda Paris Konferansı’na bir nota vererek Türk halkının galeyanını bastırmak için İzmir’den Yunan işgalinin kaldırılacağı, Ermenistan’a muhtariyet verileceği, Anadolu ve Trakya’nın Türk kalacağı konusunda hemen bir açıklama yapılmasını istedi.
İngiltere ile Fransa arasında mevcut anlaşmazlıktan faydalanmak isteyen Ferid Paşa İngilizler’den beklediği desteği alamayınca Fransızlar’a yanaştı ve Fransız himayesinin kabul edilebileceğini bildirerek onların aracılığı ile Paris Konferansı’na katılmak üzere tekrar müracaatta bulundu. İngilizler’i kuşkulandırmamak için de onlara, konferansta Türkiye’nin manda idaresine verilmesi kararlaştırılması halinde bunun İngiliz veya Amerikan mandası olmasının isteneceğini, Fransız himayesinin ise katiyen kabul edilmeyeceğini söylüyordu. Fakat sadrazamın bu gibi sözleri İngilizler’i pek etkilemedi.
İtilâf devletleri 30 Mayıs 1919’da bir Osmanlı heyetinin konferansa katılmasına karar verdiler. Fransa’nın İstanbul’daki yüksek komiseri kararı 1 Haziran 1919’da sadrazama tebliğ etti. Fransızlar’la yakın ilişkilerini İngilizler’den gizlemeye çalışan Ferid Paşa, 3 Haziran’da İngiliz yüksek komiserini ziyaret ederek İngiliz himayesinin kabul edileceği konusundaki görüşlerini tekrarladı. Ayrıca Trakya ve Anadolu’nun Osmanlı Devleti’nde kalmasını istediğini, Arabistan, Suriye ve Mezopotamya’dan vazgeçilebileceğini ima etti.
Damad Ferid hükümeti Paris’e çağrılmış olmanın da verdiği rahatlıkla İttihatçılar’ı tekrar tutuklayıp yargılamaya başlarken sadrazam Fransa’nın tahsis ettiği bir savaş gemisiyle 6 Haziran 1919’da yola çıktı. İngilizler’i gücendirmemek için heyet üyelerinden Tevfik Paşa İngilizler’e ait savaş gemisiyle 14 Haziran’da Paris’e hareket etti. Fakat Damad Ferid’in Fransa’ya varır varmaz kendisini Fransız dostu olarak açıklaması hem İngilizler’i hem de İstanbul’daki İngiliz taraftarlarını kızdırdı. Hürriyet ve İtilâf Fırkası 27 Haziran’da hükümetle hiçbir ilişkisinin kalmadığını açıkladı.
Damad Ferid Paşa Paris Konferansı’nda ilk konuşmasını 17 Haziran 1919 günü yaptı. Osmanlı Devleti’nin İttihatçı yöneticiler tarafından nasıl savaşa sokulduğunu anlattı. Savaş sırasında gayri müslimlerin kıyıma tâbi tutulduğu konusundaki iddiaların asılsız olduğunu, bunda herhangi bir dinî ve ırkî taassup aramamak gerektiğini, çünkü aynı şekilde 3 milyondan fazla müslümanın da öldüğünü açıkladı. Ayrıca Wilson prensiplerine göre müslümanların ezici çoğunlukta bulunduğu Batı Trakya ile Arabistan’ın Osmanlı toprakları içinde kalması gerektiğini bildirdi. İki gün sonra konferansa verdiği bir yazıda da Ege’de Yunan ilerlemesinin sınırlandırılmasını, müslümanların can ve mal güvenliğinin sağlanmasını istedi.
Ferid Paşa esas çıkışını 23 Haziran’da konferansa verdiği muhtıra ile yaptı. Burada Wilson prensipleri esas alınarak Osmanlı Devleti’nin geleceği ve sınırları çiziliyordu. Paşa pazarlıkçı bir tutumla asgariyi elde etmek için âzamiyi istiyordu. Trakya’da 1878 Berlin Antlaşması ile çizilen sınırların, doğuda da I. Dünya Harbi’nden önceki sınırların kabul edileceğini söylüyordu. Musul, Halep ve Adalar’ın Osmanlı Devleti’nde kalması, Arap ülkelerine muhtariyet tanınması istenilen muhtırada ülkenin parçalanmasına veya değişik manda idarelerine ayrılmasına Osmanlı halkının asla razı olmadığı belirtiliyordu. Konferans çevrelerinde ve Batı basınında büyük şaşkınlık ve kızgınlık yaratan teklifler müzakere dahi edilmeden reddedildiği gibi Osmanlı heyetinin Paris’te kalmasına gerek olmadığı da bildirildi (28 Haziran 1919).
Büyük ümitlerle gittiği Paris Konferansı’ndan eli boş dönen (15 Temmuz) Ferid Paşa çeşitli çevrelerden eleştiri yağmuruna tutuldu. Bu sırada Millî Mücadele’yi başlatan liderlere karşı hükümetin tavır almış olması yüzünden Anadolu ile İstanbul arasına da soğukluk girmişti. Ferid Paşa, kendisinin bulunmadığı sırada işlerin karıştırılmış olduğunu ileri sürerek kabahati hükümetine yükledi ve istifa etti (20 Temmuz 1919). Ancak ertesi gün üçüncü defa hükümeti kurmakla görevlendirildi.
Damad Ferid Paşa yeni kabinesini hiçbir partiye mensup olmayan tarafsız kimselerden kurdu. Millî Mücadeleciler’e yakınlığı ile tanınan İzzet, Ali Rızâ ve Sâlih paşalar da Meclis-i Vükelâ memuriyetine tayin edildiler. Bazı parti ve basın temsilcileri yeni hükümetin güçsüzlüğünü ileri sürerek derhal istifasını isteyen bir bildiri yayımladılar. Fakat şartları hafif bir barış antlaşmasını ancak Ferid Paşa’nın imzalayabileceğine inanan padişah eniştesini destekledi. İngiltere ile Fransa da millî akıma karşı üçüncü Damad Ferid hükümetine destek verdiler. Bütün imkânlarıyla hükümeti baskı altına alan İtilâf devletlerinin, Erzurum Kongresi’ni yönlendiren Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey’in tutuklanmasını, aksi halde Doğu Anadolu’yu işgal edeceklerini bildirmeleri Ferid Paşa’yı telâşlandırdı. Beş gün mücadele verdikten sonra 29 Temmuz 1919’da hükümetten tutuklatma kararı çıkartabildi. Karar İstanbul ve taşrada büyük tepkiyle karşılandı. İzzet Paşa kabineden istifa etti. İtilâf devletlerinin millî harekâtı bahane ederek ülkeyi tamamen işgal etmesinden çekinen Ferid Paşa’nın bütün ümidi Yunan işgalinin sınırlandırılmasında ve Yunan zulmünün soruşturulmasında idi. Bu yapıldığı takdirde millî harekâtın gevşeyip tavsayacağına inanıyordu. Fakat söz verildiği halde Ege’de Yunan mezalimini soruşturmak bir yana çok güvendiği İngilizler hâlâ Türkler’in Rumlar’ı öldürdüklerini ileri sürüyorlardı. Amerika da 21 Ağustos 1919’da Bâbıâli’ye bir nota vererek Ermeniler öldürüldüğü takdirde Osmanlı Devleti’nin tamamen dağıtılacağını bildirdi. Bundan telâşa kapılan Ferid Paşa İngiliz temsilcilerini ziyaret ederek olay çıkan yerlere asker sevketmesine izin verilmeyen Osmanlı hükümetinin sorumlu tutulmasının haksızlık olduğunu söyledi ve azınlıktaki gayri müslimler kışkırtılarak çoğunluktaki müslümanların tahakküm altına alınmak istendiğinden yakındı. Mustafa Kemal ile uzlaşmadan bahsederek İngilizler’e bir nota verdi (24 Ağustos) ve Paris Konferansı’na bir Osmanlı heyetinin katılmasına tekrar izin verilmesini istedi.
Ferid Paşa, İngilizler’in de baskısıyla bir yandan Sivas Kongresi’ni dağıtmak için birtakım faaliyetlere girişirken bir yandan da buradaki gelişmelerin ortaya çıkardığı tehlikeleri ileri sürerek İngilizler’den bir an önce antlaşmanın imzalanması konusunda yardım elde etmeye çalıştı. Ferid Paşa’nın tutumu milliyetçiler tarafından ihanet olarak değerlendirildi. Karşılıklı suçlamalar yüzünden İstanbul ile Sivas’ın irtibatı bir ara kesildi. Mustafa Kemal Paşa, Hey’et-i Temsîliyye adına İtilâf devletlerine gönderdiği bir telgrafta Türk milletinin “vatana ihaneti sabit olan” Ferid Paşa kabinesi yerine millî gayelere dayanan meşrû ve güvenilir bir hükümet istediğini bildirdi (24 Eylül 1919). Bunun üzerine İtilâf devletleri Ferid Paşa’ya Mustafa Kemal ile uzlaşması önerisinde bulundular. Ferid Paşa da bunun çok geç olduğunu bildirerek istifa etti (30 Eylül – 1 Ekim 1919 gecesi).
Ali Rızâ Paşa hükümeti kurularak Sivas ile İstanbul’un ilişkileri düzeltildiyse de Ali Rızâ Paşa dış baskılara dayanamayıp istifa etti (3 Mart 1920). İtilâf devletleri tekrar Damad Ferid’in sadârete getirilmesini istiyordu. Fakat padişah Anadolu’nun İstanbul’dan büsbütün kopmasından korktuğu için Sâlih Paşa’yı hükümeti kurmakla görevlendirdi (8 Mart). Bundan hoşlanmayan İtilâf devletleri İstanbul’u resmen işgal ettiler (16 Mart). Meclisi basarak bazı mebusları Malta’ya sürdüler. Baskılara dayanamayan Sâlih Paşa da istifa etti (2 Nisan). İtilâf devletlerinin Osmanlı Devleti’ni ortadan kaldırmaya kararlı göründükleri bu sırada Damad Ferid’in tekrar iktidara gelmek için barış şartlarının hafifletilmesini şart koştuğu söyleniyordu. Meclis ikinci başkanı Kâzım Bey, İngiltere’den sağlam teminat alınmadan Ferid Paşa’nın sadârete getirilmesinin ülke için felâket olacağını padişaha bildirdi. Padişah da söz alındığını belirterek Damad Ferid’i dördüncü defa sadârete getirdi (5 Nisan 1920).
8 Nisan’da İngilizler’le temasa geçen Ferid Paşa, Kuvâ-yi Milliye’yi bastırmak üzere asker kullanmasına izin verilmesini istedi ve İngiliz makamlarının onaylayacağı şekilde çalışmaya hazır olduğunu bildirdi. Mustafa Kemal Paşa da aynı tarihte yayımladığı bir genelge ile Damad Ferid hükümetinin tanınmayacağını açıkladı. Ferid Paşa 10 Nisan 1920 günü bir genelge yayımlayarak millî hareketi “fitne ve fesad”, Kuvâ-yi Milliyeciler’i de “âsi” olarak ilân etti. Devletin siyasî durumunu tehlikeye sokmak, İstanbul ile Anadolu’nun arasını açarak ülkeyi istilâya mâruz bırakmakla suçladığı milliyetçilere bir hafta süre tanıyarak padişahın emirlerine uymayanların şiddetle cezalandırılacağını bildirdi. Şeyhülislâm Dürrîzâde Abdullah imzasıyla 11 Nisan’da yayımlanan fetvada da Kuvâ-yi Milliyeciler’in hain ve katledilmelerinin câiz olduğu açıklandı. Ferid Paşa hükümeti bir kararnâme daha çıkararak Kuvâ-yi Milliye’ye karşı Kuvâ-yi İnzibâtiyye adıyla askerî bir teşkilât kurdu (18 Nisan).
Damad Ferid’in bu tutumu karşısında Kuvâ-yi Milliyeciler de Ankara Müftüsü Mehmed Rifat (Börekçi) Efendi başta olmak üzere 153 müftünün imzaladığı bir fetva ile Dürrîzâde’nin fetvasını tesirsiz hale getirmeye çalıştılar. Faaliyetleri işgal yüzünden durmuş olan Meclis-i Meb‘ûsan’ın Ferid Paşa tarafından feshettirilmesi üzerine buradan kaçan mebuslarla birlikte Ankara’da Büyük Millet Meclisi toplandı (23 Nisan). Meclis kendi içinden çıkardığı bir hükümetle devlet ve ülke yönetimine resmen el koydu. Böylece ülke iki hükümetli hale geldi. İtilâf devletleri Ferid Paşa hükümetine 20 Nisan’da verdikleri bir nota ile barış şartlarını almak üzere bir Osmanlı heyetinin 10 Mayıs’ta Paris’te hazır bulunmasını istemişlerdi. Ankara hükümeti 30 Nisan’da İtilâf Devletleri’ne bir nota vererek İstanbul ve padişah işgalden kurtuluncaya kadar devletin tek meşrû yönetiminin Büyük Millet Meclisi hükümeti olduğunu bildirdi. Buna rağmen İstanbul hükümeti Tevfik Paşa’nın başkanlığında bir heyeti aynı gün Paris’e gönderdi.
Paris Konferansı hazırladığı barış şartlarını 11 Mayıs’ta Osmanlı heyetine bildirdi. Bir ay zarfında yazılı cevap istenen antlaşmanın bir ölüm fermanından farkı yoktu. Mustafa Kemal Paşa Paris’e giden heyetin Türk milletini temsil etmediğini, konferansın kararını kabule yetkili olmadığını açıkladı. Çeşitli çevrelerce eleştirilen Ferid Paşa da antlaşmayı imzalamayacağını, Türk tezini anlatmak üzere Paris’e gideceğini duyurdu. Bütün gözlerin Ankara’ya çevrildiği bir sırada Ferid Paşa’nın millî galeyandan faydalanacağı yerde Mustafa Kemal’i ölüme mahkûm eden Nemrut Mustafa Paşa Mahkemesi kararını 24 Mayıs’ta ilân etmesi, İstanbul ile Ankara’nın arasını daha da açtı. Damad Ferid’in bir oldubitti ile antlaşmayı imzalamasını önlemek için Büyük Millet Meclisi’ne verilen bir önerge kabul edilerek İstanbul’un resmen işgal edildiği 16 Mart 1920’den sonra İstanbul hükümetinin imzaladığı bütün antlaşma ve sözleşmelerin geçersiz sayıldığı ilân edildi (7 Haziran). Buna rağmen Ferid Paşa yeni bir tasarı sunmak üzere ikinci defa Paris’e gitti (10 Haziran). Ankara hükümeti, kanunî bir idare teşekkül edinceye kadar Bâbıâli ile ilişki kurmayacağını, tek başına ve bağımsız biçimde davranacağını İstanbul hükümetine bildirdi (14 Haziran). Ankara İstiklâl Mahkemesi de Ferid Paşa’yı vatana ihanet suçundan ölüme mahkûm etti (5 Temmuz).
Damad Ferid Paşa Paris’te hiçbir olumlu sonuç alamadan ve antlaşmayı imzalamadan İstanbul’a döndü (14 Temmuz). Fakat Paris Konferansı’nın, antlaşma on gün içinde imzalanmadığı takdirde gereken tedbirlerin alınacağını bildirmesi üzerine (16 Temmuz) telâşa kapılan Ferid Paşa İngiliz yüksek komiseri Amiral Robeck’i ziyaret ederek hiçbir çare görmediği için antlaşmayı imzalamayı düşündüğünü, fakat İngiltere’den güvence istediğini bildirdi. İngilizler ise Ferid Paşa’ya yardım vaadinde bulunmaktan şiddetle kaçındılar.
Bu durum karşısında Ferid Paşa Ankara ile uzlaşma yollarını aradı. Ankara hükümeti, aradaki bütün anlaşmazlıkların ortadan kalkması için şeyhülislâmın fetvasının geri alınmasını, milliyetçilerin de katılmasıyla merkezî hükümetin yeniden kurulmasını, millî harekâta karşı düşmanca davranışlara son verilmesini, barış şartlarına karşı çıkılarak Büyük Millet Meclisi ile birlikte yeni bir tasarı hazırlanmasını istiyordu. Fakat İtilâf devletlerinin yoğun baskısı ve tehdidi altında ezilen Ferid Paşa yeni bir tasarı hazırlamanın doğuracağı tehlikelerden çekindi. Verilen süre içinde antlaşmayı imzalayarak işgalcilerin herhangi bir harekâtta bulunmalarını önlemek istedi. Antlaşmayı tek başına imzalamak sorumluluğundan da kurtulmak için sarayda bir saltanat şûrası toplanması konusunda padişahı ikna etti. Padişahın başkanlığında 22 Temmuz 1920 günü toplanan şûrada sadrazam müzakereye izin vermedi. Toplantıya katılanlardan sadece antlaşmanın imzalanmasını kabul edip etmediklerini bildirmelerini istedi. Rızâ Paşa hariç herkes kabul ettiğini bildirdi. Hükümet içinde bazı nâzırların antlaşmanın imzalanmasına karşı olmaları yüzünden Ferid Paşa yeni bir kabine oluşturmak için istifa etti (31 Temmuz). Aynı gün tekrar hükümeti kurmakla görevlendirildi.
Damad Ferid Paşa beşinci ve sonuncu hükümetini daha çok “evetçi” isimlerden kurdu. Hariciye nâzırlığı görevini de kendisi üstlendi. Böylece antlaşmanın imzalanması ve onaylanması sırasında kabinenin oy birliğiyle iş görmesini güvence altına almış oldu.
Sevr Antlaşması’nın Damad Ferid hükümeti tarafından imzalanması (10 Ağustos 1920) bütün ülkeyi mateme boğdu. Ankara hükümeti, antlaşmayı imzalayanları vatana ihanet suçundan ölüme mahkûm etti. Ferid Paşa sadârette kaldığı sürece Ankara hükümetiyle bir uzlaşmaya varılması imkânsızdı. Halbuki İtilâf devletleri Sevr Antlaşması’nın uygulanabilmesi için İstanbul ile Ankara’nın barıştırılmasını önemli görüyorlardı. Bu arada Sevr Antlaşması’nın değiştirilmesi yönünde yoğun bir faaliyet başladı. 1920 yılı Ağustos ayının ortalarından Aralık ortalarına kadar Ankara hükümetiyle İngilizler arasında bazan kuşkuyla karşılanan üstü kapalı bir bağlantı kuruldu. Hatta Mustafa Kemal’in İngilizler’le anlaşmak için bazı şartlar ileri sürdüğü söyleniyordu (Sonyel, II, 97-98).
Bu tarihten itibaren Damad Ferid’in yıldızı İngilizler nezdinde hızla sönmeye başladı. Eylül başlarında siyasî mesleğinin sonuna yaklaştığı iyice anlaşıldığı halde paşa iktidarı bırakacak gibi gözükmüyordu. Ayrıca Osmanlı Devleti lehine bir değişiklik yapılmadan Sevr Antlaşması’nı onaylatmamakta direniyordu. Nihayet İngiliz Dışişleri Bakanı Curzon, 1 Ekim 1920’de Sevr’in onaylanması için Damad Ferid üzerinde baskı yapılmasını, aksi halde antlaşmayı onaylatacak yeni bir sadrazamın bulunmasını istedi. Ankara hükümeti ikna edilmedikçe antlaşmanın onaylanması da mümkün görünmüyordu. Fransız yüksek komiseri, Ankara ile İstanbul arasındaki uzlaşmaya tek engel saydığı Ferid Paşa’yı sadâretten uzaklaştırmak için İngiliz meslektaşına iş birliği teklifinde bulundu. İki yüksek komiser 17 Ekim’de padişahı ziyaret ederek Ferid Paşa’nın istifasını istediler. Ferid Paşa da aynı gün istifasını verdi.
Damad Ferid Paşa, bir süre İstanbul’da kaldıktan sonra karısının hastalığını bahane ederek padişaha dahi haber vermeden Avrupa’ya gitti. Millî Mücadele sırasında orada kaldı. Büyük zaferin kazanılmasından sonra İstanbul’a döndüyse de bu sırada İstanbul’da kalmayı tehlikeli görerek 21 Eylül 1922’de ailesiyle birlikte Fransa’ya gitti ve Nice’e yerleşti. Şükrü Nâilî Paşa kumandasındaki Türk ordusunun İstanbul’u işgalden kurtardığı 6 Ekim 1923 günü Nice’te öldü.
Damad Ferid Paşa en kritik günlerde beş defa sadârete getirildi. Devamlı artan İngiliz baskısı altında geçen sadâret süresi toplam bir yıl, bir ay, sekiz gündür. Ferid Paşa bazılarına göre akılsız bir idareciydi; bazılarına göre ise birçok bakımlardan üstün nitelikli bir kişiliğe sahipti. Birinci görüşü savunanlar Tevfik Paşa, İzzet Paşa, Ali Fuat (Türkgeldi) gibi daha çok paşa ile rakip durumda olan, onunla zıtlaşmış kimselerdir. Bunlar Ferid Paşa’yı suçlarken genellikle Mütareke döneminin bütün günahlarını paşanın sırtına yükleyip Sultan Vahdeddin’i onun tarafından aldatılmış bir insan olarak temize çıkarma çabası içindedirler. Damad Ferid ile yakın ilişki içinde bulunan İngilizler, Refik Halit Karay, Galip Kemali (Söylemezoğlu) ve Kuvâ-yi Milliyeciler ise Damad Ferid’i zekâ bakımından hiçbir zaman küçümsememişlerdir (Akşin, s. 597). Ayrıca Ferid Paşa’da kibarlık, para konusunda dürüstlük, vatan severlik ve çalışkanlık gibi erdemler bulmuşlardır. Birkaç yabancı dil bilen paşanın çok okuduğu ve binlerce kitaptan oluşan büyük bir kütüphaneye sahip olduğu bilinmektedir
Son yorumlar